Dolunay May

dolunaymay@gmail.com

Günümüz sanat piyasasının şartları sanat kavramını değiştirirken, zaman zaman kurumlar aracılığıyla sanatçının bu mecrada varlığını kaybetmesine neden olabiliyor.

Yönetim kavramının makam ve mevkiden arınmış, sorumluluk özünü anlayabilmenin  kestirme yöntemi, belki de apartman yöneticiliğidir. Bu yöneticilik, günümüz kent yaşamının yasal ve sosyal zorunluluğu olarak, bir binada yaşayan herkesin yakından deneyimlediği bir olgudur. Diğer tüm ‘yönetici’ rollerine karşın bina ya da alıştığımız ismiyle apartman yöneticiliği bir taltif, dolayısıyla bir makamdan ziyade çoğunlukla reddedilen, kaçınılan bir görevdir. Çoğunlukla kimsenin gönüllü olmadığı bu görevi bir şekilde üstlenmiş -zorunda bırakılmış- kişiyi bina sakinleri motive eder, jestlerde bulunur. Bu jest ve davranışların büyüsüne inanıp, gerçeklerden biraz olsun uzaklaşıldığında bu yöneticiliğin de sosyal hayattaki diğerleri gibi bir makama dönüştüğü sanrısına kapılmak olasıdır. Bina, şirket, kurum, kabile ya da ülke fark etmeksizin yönetmek, kolay olmayan bir hizmet sorumluluğudur ve özüne karşın ne kapsamda olursa olsun yönetimi bir makam sanrısı haline getiren, bina sakinlerinin yaptığına benzer yaklaşımlardır.  ‘Kraldan fazla kralcı’ deyimi, tıpkı bina sakinlerinin yaptığı gibi sorumluluktan kaçınma, konfor ve yönetimden faydalanma tutumudur. Bu konforu sağlayacak motivasyonlar yetersiz kaldığında dereceleri yükseltilir, ek yetki ve haklar verme oyunlarına girişilir. Süreç içinde öz unutulur yönetici; kral, faydalananlar; tebaa sanrısında oyundaki rollerine fazlasıyla kaptırmış biçimde kendilerini bulur.

Eğitim, öğretim ve oluş bağlamları her zaman yoruma açık olan sanatın, yönetilebilirliği de tartışma konusu olmuştur. Öte yandan piyasasından bahsedebiliyorsak, sanatın da sektörel bir yanı olduğu ve yönetilebileceği ortadadır. Sanat yönetim bölümleri uzunca bir süredir bilimsel literatür ve sanat çevrelerinde kendine yer bulmuş durumdadır. Diğer yandan kültür ve sanat, soyut kavramlar olduğuna göre dolaylı da olsa yönetilenin sanatçı olduğunu düşünmek gerekir ve bu noktada işler karmaşıklaşmaya başlar. Bahsettiğimiz gibi, sosyal ilişkiler çerçevesinde her alanda yöneticilik taltif bir makam halini almışken, sanat söz konusu olduğunda yöneten-yönetilen ilişkisi alışılandan farklı hale gelir.

İlişkiler ağı

Sanat, yaratıcı eylemdir ve bunu gerçekleştiren  sanatçıdır. Metin, resim, müzik veya heykel gibi somutlaştığı medyumlar ve sahne sanatlarında olduğu gibi sanatçının bedeni aracılığıyla sanat var edilir.  Ortada ürün olsa da sanatçı dışındaki kimseler tarafından yönetimi sanatın meydana gelmesi için ön şart değildir. Örneğin kendisi de sanatçı olan yönetmen veya şef, aktörü ya da müzisyeni değil filmi, oyunu ve orkestrayı yönetir. Sanat yönetimi, sanatın sektörel uzantılarıyla ilgilidir. Müze ve farklı alanlardaki kültür sanat kurumlarının sanat yöneticileri sanatın izleyiciye sunum biçimlerini araştırır, planlar ve yönetir. Sanat, sanatçıdan bağımsız düşünülemeyeceğine göre bir makam söz konusu ise kuramsal ve sosyal ilişkiler çerçevesinde bu sanatçıya aittir. Ama diğer tüm alanlardan farklı olarak sanatın kendine özgü, analitik olmayan ve spekülasyona açık özellikleri, sanat yönetiminin sanat ve sanatçı üzerinde tahakküm kurabileceği şartları ortaya çıkarabilir.

Piyasa ve kurumların spekülasyonu

Sanatın spekülasyona açık hale gelebilen kendine özgü dinamikleri, yönetiminde türlü suistimallere imkân verebilmektedir. İzleyici tarafından anlaşılması ve takdir edilmesi mümkün görünmeyen kimi çalışmalar kurum yöneticileri öyle olduğunu düşündüğü için sanat eseri değeri kazanabilir. Detaylı planlanmış halkla ilişkiler çalışmaları, sıradan projeleri kamuoyu nezdinde etkili hale getirebilir. Kimi etkin halka ilişkiler çalışmaları uzmanlığı bu olmayan kimseleri sanat yönetmeni haline dönüştürebilir. Bir şekilde ilgi çekici hale getirilmiş sanat etkinlikleri, kimlerin sanatçı olduğunun tescilleneceği mekanizmalara dönüşür. Sanatçıları desteklemek, sanatı toplumsal alanda çok daha görünür hale getirmek misyonuyla yola çıkan, kâr amacı gütmediğini deklare eden kültür-sanat kurumları zamanla sanat piyasasının çarkları arasına dahil edilir. Piyasanın nüfuz ve fiyat spekülasyonu amaçladığı sanatçı, bu kurumların parçası haline getirilir. Müze yönetim kurullarında bulunan sanat yöneticileri, piyasanın parçası olan sanat etkinliklerinin de danışmanlığını yapar. Piyasa, halkla ilişkiler çalışmalarını da arkasına alarak planladığı isimleri böylece daha nüfuzlu sanatçılara dönüştürür. Sanat yöneticileri, bu nüfuzun cazibe ve konforuna kapılarak görevli oldukları kurumlarda bu sanatçılara daha çok yer açmaya başlar. Kurum projelerinde yer alan sanatçılar, sanatsever ve koleksiyonerlerin çok daha fazla ilgisini çeker. Bu ilgi, sanatçıların piyasadaki eserlerinin fiyatlarının artmasına, yer aldıkları projelerin sayısının katlanmasına yol açar ve böylece başkalarına açık olmayan bir döngü meydana gelmiş olur. Bu döngünün meydana gelmesinde tüm aktörlerin rolü vardır, ama naif ruhlu sanatçı, bu oyunun çoğunlukla farkına varmayanı durumundadır.

Sahne sanatları

Sıradan nesnelerin bile sanat eseri halini alabildiği plastik sanatlar, yönetimi konusunda manipülasyon ve suistimale son derece açıktır. Herkesin bir şekilde izleyicisi ve fikir sahibi olduğu sahne sanatlarında asgari de olsa yetenek daha ön plandadır. İzleyiciyle buluşma ve sunum biçimleri nedeniyle öteden beri bir sektör halindeki sahne sanatları, popülerlik ve ilginin aynı zamanda ekonomisini şekillendirdiği bir mecradır. Plastik sanatlardaki gibi bir şeyin sanat olmasındaki temel belirleyicilik kadar olmasa da sahne sanatları da kimi manipülasyonlara zemin sunar. Bir film ya da tiyatro projesinin bütçe bulması, resmi teşviklerden faydalanması, dağıtım ağı ve salon imkanları piyasa aktörlerinin de sürece dahil olmasını beraberinde getirmektedir. Temeli sahne sanatlarına dayansa da sinema, televizyon ve son dönemde sayıları artan dijital platformlar başlı başına sanatsal mecra ve dev endüstriler haline gelmiştir. Ekonomi düzeyi bu seviyelerde olan bir sektörde, piyasa iştahının sanatsal yetkinlikle sınırlı kalmayacağını öngörmek zor olmayacaktır.

Sanatçının yok edilmesi

Kuramsal bağlamda insan için çok daha derin anlamları barındırsa da sanat, kültürü şekillendiren temel unsurdur. İletişimin küreselleşmesiyle birlikte kültür, bir ihraç ürünü olduğu kadar başka toplumları değiştirip, dönüştüren adeta kuşatıcı bir silah haline gelmiştir. Bir projenin hangi düşünceleri temel alacağı, bunu yaparken açık veya örtülü nelere vurgu yapacağı, hangi ürünleri tanıtacağı, iletişim ve reklamının nasıl yapılıp, hangi ödülleri alacağı çoğu zaman baştan sona planlıdır. Günümüz kültür endüstrileri, sanat büyük perdesi ardında kimi politikaların küresel çapta işleyişi için tesis edilir. İşin görünen ekonomisi, planlanan etkileri yanında çoğunlukla tabaktaki kırıntılardan ibarettir. Bu çerçeveden bakıldığında projelerin retoriği onun üzerinden kurgulansa da göz ardı edilebilecek yegâne unsur, ironik olarak yine sanattır. Böylece, yönetilen diğer tüm sektörlerden daha vahim biçimde sanatçı, öznesi ve fiili olduğu sanatta var olamayacak hale gelmektedir. Son günlerde sıkça tartışılan ‘tekelleşme’ meselesinin, sanatın sadece ekonomisiyle sınırlı olmadığını gözönünde bulundurmak tüm sanatseverler için kayda değer bir yaklaşım olacaktır.